Hazır güzel bir şey olmuşken, vakit de varken, dün akşam izlediğim enfes bir tiyatro oyunu ve bana hatırlattıklarıyla ilgili iki çift kelam edeyim dedim...
Beyoğlu Muammer Karaca Sahnesi'nde "Basit Bir Ev Kazası" adlı oyunu izledik dün akşam. Uzun zamandır istemiş, bir türlü denk gelmediğinden gidememiştik. İsmi bile iddiasız bir oyun aslında. "Basit" yani gerçek anlamıyla "sıradan" bir ev kadının, sııradan bir hikayesi... Ama ne kadar sıradan?? Afişleri ve tanıtımı dahil bunca sadeliğe rağmen oyun; tiyatro sahnelerinde görüp görebileceğiniz en iddialı komedilerden biri...Günay Karacaoğlu bunu tek başına öyle bir beceriyor ki, benim için bile -az çok daha önce izleyenlerin yorumlarından bir beklenti oluşsa da- tahminlerimin ötesindeydi.
Şöyle ki, gülmekten vücudumun muhtelif yerlerinde ağrılar oluştu, şu an bir kısmı hala geçmedi, bildiğin marazlı kaldım. Oyunun belli yerlerinde hüzünlenmiyor, hatta halinizden pay çıkartıp içlenmiyor değilsiniz. Kadınsanız sizi ucundan kıyısından mutlaka yakalayacak, o kesin..Değilseniz de güleceksiniz arkadaş, izleyip gülmeyenin parasını ben vereceğim, o kadar yani...
Çıktıktan sonra yazarının kim olduğunu düşündük. Bakmamışız bile ne ayıp. Ben acaba 'kendisi olabilir mi' bile dedim. O kadar doğaldı ki, kendiymiş gibi, ister istemez düşünüyor insan.
Yazarın bir erkek olması beni şaşırttı, aynı zaman da oyunu da yönetmiş Murat İpek. Benim cehaletim, daha önce duymamıştım. Oyunu izleyince kadınları iyi tanıdığına kanaat getirmemek elde değil. Zaafları, korkuları, endişeleri, zayıflıkları...Yani öyle herkeslere açmadığımız iç dünyamızın türlü türlü halleri, fazlasıyla deşifre ediliyor oyunda..
Salondaki tepkilerden bir kez daha hissetim ki, hepimiz üç aşağı beş yukarı birbirimize benziyoruz aslında. Şu hayatta herkes en çok kadından bir şeyler bekliyor...Bir kere fedakarlık, cefakarlık en önemli hasletimiz olmalı, olmazsa olmaz. Ayrıyeten; iyi eş, iyi temizlikçi, iyi anne, iyi evlat, iyi aşçı, iyi ütücü, iyi bulaşıkçı, iyi ekonomist...Yani şu meşhur haliyle "Mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi, yatakta o...pu"
Bir de bunları becerdiniz diye kimseden takdir falan beklemeyin ha, olması gerekendir zaten. Olur da biri eksik olursa, o zaman anyayla konya arasında mesafeyi gider gelir ölçersiniz. -Spoiler- Onun için intihar etmeden önce kar gibi beyaz çamaşırlarını asar ki Songül o..pular laf etmesin arkasından. Sonra hem bu sıfatları hak etmek için çabalayıp, hem de nasıl mutluluğu yakalarımın peşinde gelsin kaygılar, çelişkiler, obsesif kompülsif bozukluklar, majör - minör depresyonlar, panik ataklar...Sonra halimize bakıp, kendimize acımaktan yaşam, Hacı Şakir sabunu gibi kayıp gider ellerimizden...
Ama heyhattt "dışarıda gürül gürül akan bir dünya" diyor Ahmed Arif. Nedir bizi bağlayan zincirlerden kopmamızı engelleyen şey? İlla ki birilerinin iteklemesini ya da terk edilmeyi mi bekleyeceğiz hayata yeniden başlamak için. Olduğumuzdan daha iyi olmaya çalışmak, hayatın taktığı çelmelerin ardından her seferinde yeniden kalkıp dizlerin yara bere içinde, kanaya kanaya kendi çizdiğin yolda yürümeye devam etmek.
Dünyanın en zor işidir kimseye aldırmadan doğru bildiğin yolda yürümek. Boyun eğmeyen tüm cesur kadınlara selam olsun...