24 Kasım 2011 Perşembe

"Basit Bir Ev Kazası" üzerine küçük kadınlar büyük adımlar......

Uzun zamandır blogu boş bıraktım. Her yeni yazıdan sonra artık blogumu ihmal etmeyeceğim diyorum ama yine hayat mücadelesi iş, güç bir türlü vakit olmuyor işte.
Hazır güzel bir şey olmuşken, vakit de varken, dün akşam izlediğim enfes bir tiyatro oyunu ve bana hatırlattıklarıyla ilgili iki çift kelam edeyim dedim...
Beyoğlu Muammer Karaca Sahnesi'nde "Basit Bir Ev Kazası" adlı oyunu izledik dün akşam. Uzun zamandır istemiş, bir türlü denk gelmediğinden gidememiştik. İsmi bile iddiasız bir oyun aslında. "Basit" yani gerçek anlamıyla "sıradan" bir ev kadının, sııradan bir hikayesi... Ama ne kadar sıradan?? Afişleri ve tanıtımı dahil bunca sadeliğe rağmen oyun; tiyatro sahnelerinde görüp görebileceğiniz en iddialı komedilerden biri...Günay Karacaoğlu bunu tek başına öyle bir beceriyor ki, benim için bile -az çok daha önce izleyenlerin yorumlarından bir beklenti oluşsa da- tahminlerimin ötesindeydi.
Şöyle ki, gülmekten vücudumun muhtelif yerlerinde ağrılar oluştu, şu an bir kısmı hala geçmedi, bildiğin marazlı kaldım. Oyunun belli yerlerinde hüzünlenmiyor, hatta halinizden pay çıkartıp içlenmiyor değilsiniz. Kadınsanız sizi ucundan kıyısından mutlaka yakalayacak, o kesin..Değilseniz de güleceksiniz arkadaş, izleyip gülmeyenin parasını ben vereceğim, o kadar yani...
Çıktıktan sonra yazarının kim olduğunu düşündük. Bakmamışız bile ne ayıp. Ben acaba 'kendisi olabilir mi' bile dedim. O kadar doğaldı ki, kendiymiş gibi, ister istemez düşünüyor insan.
Yazarın bir erkek olması beni şaşırttı, aynı zaman da oyunu da yönetmiş Murat İpek. Benim cehaletim, daha önce duymamıştım. Oyunu izleyince kadınları iyi tanıdığına kanaat getirmemek elde değil. Zaafları, korkuları, endişeleri, zayıflıkları...Yani öyle herkeslere açmadığımız iç dünyamızın türlü türlü halleri, fazlasıyla deşifre ediliyor oyunda..
Salondaki tepkilerden bir kez daha hissetim ki, hepimiz üç aşağı beş yukarı birbirimize benziyoruz aslında. Şu hayatta herkes en çok kadından bir şeyler bekliyor...Bir kere fedakarlık, cefakarlık en önemli hasletimiz olmalı, olmazsa olmaz. Ayrıyeten; iyi eş, iyi temizlikçi, iyi anne, iyi evlat, iyi aşçı, iyi ütücü, iyi bulaşıkçı, iyi ekonomist...Yani şu meşhur haliyle "Mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi, yatakta o...pu"
Bir de bunları becerdiniz diye kimseden takdir falan beklemeyin ha, olması gerekendir zaten. Olur da biri eksik olursa, o zaman anyayla konya arasında mesafeyi gider gelir ölçersiniz. -Spoiler- Onun için intihar etmeden önce kar gibi beyaz çamaşırlarını asar ki Songül o..pular laf etmesin arkasından. Sonra hem bu sıfatları hak etmek için çabalayıp, hem de nasıl mutluluğu yakalarımın peşinde gelsin kaygılar, çelişkiler, obsesif kompülsif bozukluklar, majör - minör depresyonlar, panik ataklar...Sonra halimize bakıp, kendimize acımaktan yaşam, Hacı Şakir sabunu gibi kayıp gider ellerimizden...
Ama heyhattt "dışarıda gürül gürül akan bir dünya" diyor Ahmed Arif. Nedir bizi bağlayan zincirlerden kopmamızı engelleyen şey? İlla ki birilerinin iteklemesini ya da terk edilmeyi mi bekleyeceğiz hayata yeniden başlamak için. Olduğumuzdan daha iyi olmaya çalışmak, hayatın taktığı çelmelerin ardından her seferinde yeniden kalkıp dizlerin yara bere içinde, kanaya kanaya kendi çizdiğin yolda yürümeye devam etmek.
Dünyanın en zor işidir kimseye aldırmadan doğru bildiğin yolda yürümek. Boyun eğmeyen tüm cesur kadınlara selam olsun...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

8 can...

Oturduğumuz yerden ülkemiz için, gençlerimiz için yazılmış bu acı ve korku dolu senaryoyu izliyoruz. Elimiz kolumuz bağlı... Ne yapmalı ne etmeli bilemeden...Elimizden bir şeyin gelmemesinin sıkıntısıyla, acizliğiyle kalakalmış vaziyette izliyoruz sadece... Ah vah diyoruz, bir kaç protestoya katılıp bağırıyor ya da okuyup anlamaya çalışıyoruz, haklı olarak hadi diyoruz yukarıdakilere, birşeyler yapın...Her kafadan bir ses çıkıyor. Ama sonuç? İşte gitti 8 can yine... 8 ana, 8 baba, 8 yaren, bacı, kardeş, dost... Onların, ocaklarına düşen ateşle yürekleri yanarken, biz bu kirli senaryoyu dışarıdan izleyip, sadece üzülebiliyoruz. Ne yapmalı bilemeden..Sonra hayat kaldığı yerden devam ediyor yine...Olan gidenlere ve gidenlerin artlarında bıraktıklarına oluyor işte, o kadar..

http://a3.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/296259_10150262773044103_66565699102_7649106_942347_n.jpg

4 Mayıs 2011 Çarşamba

TAZE

TAZE


çengelköy'de

fırından

yeni

çıkmış

güneş

taze

sıcak

ellerin

bir

dilim

kızarmış

yağmur

yeni

demlenmiş

ay

yalın

ayak

çınar

bizi

görünce

istanbul

aşktan

zehirlendi
 
Mustafa Erdem Özler

15 Nisan 2011 Cuma

Ah Amy Vah Amy

Aslında geç oldu seni keşfetmem, ilk kez Nelson Mandela için düzenlenen konserde gördüğümde "Freeeee Nelson  Mandelaaaa" diyerek insanları coşturuyordun.
Aman Tanrım nasıl güzel bir sesti böyle...
Hemen "Google" yetişti imdada. Birkaç arama tarama konser,
klip görüntüsü. "Back to Black, Love is a Losing Game,
Stronger Than me" dinlemeye
doyamıyordım.

Seni nasıl gözden kaçırmışım ben
bunca zaman! Uyuşturucuyla ve problemli ilişkileriyle başı sürekli belada olan bu çılgın kadın nasıl da güzel
müzik yapıyor, nasıl da güzel söylüyordu öyle..

Ve yıllardır gözüm yollarda seni bekliyor, günün birinde ben de
o mütemadiyen sağa sola sallanan zenci caz vokalistlerinle
gerçekleştireceğin canlı performansını izleyeceğim diye ümit
ediyordum. "You Know I'm No Good" diyecektim seninle
beraber. Yeter ki gel. Aaaaahh ahh ne yaptın Amy'ciğim ama. 600 liraya konser
mi olur?

Tarihi Yarımada Bizi Bekliyor...

Bu aralar Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası kitabını okuyorum.
Sanırım ben Ahmet Ümit Fan'ı oldum. Kitaplarını okumak büyük zevk veriyor. İstanbul Hatırası da bende, belki de kitabı her okuyanda yaptığı gibi İstanbul'u keşfetme merakı doğurdu. Ama haksızlık etmeyeyim kendime, ben İstanbul'u hep çok sevdim. Zamanında bir Tophane Bölgesi İstanbul turuna katılmışlığım bile vardır yani...

Şimdi öncelikle İstanbul keşif gezileri kapsamında "Tarihi Yarımada" bölgesinde olacak bir program hazırlıyorum. Bu bağlamda araştırma yaparken gezeceğimiz yerlerin güzergahlarını çıkarabileceğim bir site buldum. http://eminonuplatformu.org/yuruyusyollari/guzergahlar.htm Beni yüzde yüz tatmin etmedi ama olsun. (bu konuda başbakanımız ve bakanlarımız kadar kolay değilim) Sizin de ilginizi çekerse buradan bilgilenebilirsiniz. Ayrıca netten bölgenin bir haritasını edinmeye çalıştım ama olmadı. Sanırım o taraflara geçince gerçek bir harita almak en doğrusu.

Bu site "Evrensel dünya kültür mirasında son derece ayrıcalıklı bir yere sahip bölgeye önce İstanbullular ve İstanbulseverler tarafından sahip çıkılmasını sağlamak amacıyla Eminönü Belediyesi'nin desteğiyle, Eminönü Sivil Toplum Girişimcileri tarafından başlatılan bir proje kapsamında" oluşturulmuş. Bölge Murat Belge ve Can Belge tarafından 4 ayrı güzergaha bölünmüş. Kırmızı Divan Yolu Güzergahı, Yeşil Çemberlitaş-Kapalı Çarşı Güzergahı, Sarı Sultanahamet Güzergahı, Mavi Million-Hidayet Camii Güzergahı.

Faydalı olmuş ancak sanki daha kapsamlı olsa iyi olurmuş, bana yeterli gelmedi. Örneğin program boyunca gezilecek yerlerin isimlerine daha detaylı bilgilere ulaşabileceğimiz linkler verilebilir, her güzergahın krokisi ayrı ayrı büyükçe çıkarılabilirdi.

O zaman en iyisi ne yapıyoruz bu güzergahları baz alarak İstanbul'u keşfe çıkıyor ve edindiğimiz detaylı bilgilerle daha kapsamlı bir gezi programı oluşturuyoruz.





Haydi Sokağa....

Malum yaz geliyor.
Havalar bir gün öyle bir gün böyle, sıcak, soğuk, yağmur, güneş derken en geç birkaç haftaya güzelleşir. Doğa bu sene direniyor, ama fazla zamanı kalmadı.
Ben de belki de bu sene ilk kez, baharın güzelliğiyle dolup taşma halet-i ruhiyesi içindeyim. Devamlı bir şeyler yapasım var. Bir sürü plan, fikir, düşünce var kafamda.  Ne kadarını gerçekleştirebilirim bilmem ama iyi fikir dediklerimden bazılarılarını bölüm bölüm paylaşacağım burada. Havalar ısınıyor ve dışarıda gürül gürül akan bir dünya bizi bekliyor. Haydi sokağa....

17 Mart 2011 Perşembe

Adak...

Ah benim nemli gözlerini celladına dikmiş adağım
Boşunaydı yaşların
O gözlerin içine baka baka vurmamışlar mıydı kör bıçağı boynuna